25 Mayıs 2018

AV MEVSİMİ GELDİ!


SEÇİMİN CİNSİYETİ ”ERKEK” YA DA “ERKEKLER EĞLENİYOR”  İbrahim Akyürek

“İçin için uğuldadıkça, bastırmak için gürültü yapar” Yıldırım Türker
   Her seçim öncesi parti binaları hareketlenir; ışıkları yanmayan, kimsenin uğramadığı binalar canlanır. Binaları dolduran erkekler arasındaki el, göz teması yaygınlaşır, pek duygusal hareketler sergilenir.
   Bu iç heyecan dışa da yansır. Erkek sürüsü halinde oradan oraya ziyaretler çoğalır. Yapmacıklı, pazarlıklı duygu gösterileri etrafı sarar.
   Çoğu ana dilinde cümle kurmaktan aciz duygu maskeli adamlar için seçim ortamları çocuksu gerilemenin bol bol sergilendiği fırsatlar yaratır. Çocuklaşma en çok adayların ellerini havada birleştirdiği, vücutların ayni hizaya çekilip gazetecilere poz verildiği anlarda sergilenir. Ikına sıkına verildiği gazetelere yansıyan fotoğraflardan anlaşılan bu hareket, partilerin tek ortak artistik davranışıdır.
   Kısaca erkekler seçim ortamında pek duygusaldır. Siz yine de, yüzüne yapıştırılmış gülümsemeyle dolaşan adayımızı eleştirmeyin, yoksa gürültü yapabilir…
   Hazır duygusal yoğunluğa girilmişken parti eğitim broşürlerinde adaylara madde madde önerilen seçim davranışları yerine getirilir: Hastalar ziyaret edilir, cenazeler kaçırılmaz, düğünler sıraya konur. Yaşlılara, kadınlara çocuklara ilgi gösterilir, hediyeler verilir. Bir yanıyla geçici kadınsılaşılır, kadına ait özellikler sergilenir; kişisel ilişkiler önemsenir, doğrudan yüze, göze bakılır, dedikodunun tadı çıkarılır.
   Bu ziyaretlerde acılarla sevinçler içselleştirilmez; göstermelik duygu davranışları içinde erkek erkeğe, avcı avına, av avcıya poz keser.
   Dönem bir çeşit av mevsimidir. Kendisine “seçmen” denilen avın kendisi de avlanmaya uygun duygu haline çoktan girer zaten. Avcısını seçmek için yaşadığı huzursuzluk tatlı bir huzur verir, gururu okşanır, önemsendiğini hisseder.
   Yazar R.Horrocks; erkekler, genel olarak duygusal bakımdan iktidarsızdırlar ve meramlarını anlatamazlardiye yazarken pek haklıdır. Din, siyaset, şirket, futbol, mafya, askerlik, medya bir ölçüde duygusal iktidarsızlığın gizlendiği, meramların “kendini feda etmek”, ”nefer olmak” kavramlarıyla anlatıldığı alanlardır.
   Ağzına kadar erkek dolu bu alanlarda; hükmedeceğiniz, aşağılayarak iç acınızı, uğultunuzu bastırmaya olanak sağlayan kalabalıklar hep vardır. Ya da tersine, gücüne imrendiğiniz, çaresizliğinizi bastırmanıza yarayacak irili ufaklı şeflere sığınmak her zaman kolaydır. 

   Duygusal yönden iktidarsız olduklarına kanmayın; yakın tarihlere kadar, ülke iktidarlarının dört seçkin grubunda yoğunlaştığı yazılıyor şimdi: Siyaset seçkinleri, iş dünyası seçkinleri, askeri seçkinler ve medya seçkinleri. Bu seçkinlerin ezici çoğunluğu erkek şimdi… 
   Bizim tarafımıza dönünce de görülen durum berbat ne yazık ki;
   Bu ülkede ailede, okulda, kışlada, camide, bürokraside, sokakta, işyerinde hırpalanan, itilip kakılan “iyi” erkeklerin geliştirdikleri savunma biçimlerinden sadece biri olan narsisizmi yani bir çeşit hindi gibi kabarık gezmeyi, bunun yan etkilerini, bu etkileri taşıyan erkeklerin demokratik kitle örgütlerini neye benzettiklerini konuşmak zorundayız. Hastalık derecesine varan eş, dost, takım tutma; parti, mezhep, politik ahbap etiketi altında gizlenen insan bağımlılığının kağıt üzerinde vadedilen kollektif, dayanışmacı, bağımsız yaşam tarzlarını nasıl bertaraf ettiğini; içten ezik dıştan gururlu; üstlerine saygılı, eşitlerine saldırgan çok kişilikli adamların nasıl gözümüzü boyadığını, geniş katılımcılığı, takım çalışmasını tepelediğini, örgütlerimizi elek haline getirdiğini, daha acıklısı evlerini, iş ortamlarını bile çekilmez kıldıklarını tartışmak zorundayız.

"Zonguldak Yazıları" Kitabı
"Artistik Hareketler" Fotoğraf Sergisi
           2009